ALANYA KALESI
Kale, karadan denize doğru büyük bir çıkıntı yapan, sarp ve yüksek bir yarımadanın üzerine kurulmuştur. Kale’ nin üzerinde yer aldığı yarımada, denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve savunma bakımından oldukça güvenli oluşu sebebiyle tarih boyunca sürekli bir yerleşime sahne olmuştur.
Tarihi gelişimi içerisinde ilk kez savunma Helenistik dönemde surlarla çevrilmiş olduğunu görüyoruz. Bunu daha sonraki dönemlerde günün koşullarına göre yapılan ekler izlemiş ve en son Selçuklular tarafından bugünkü görkemli kale inşa edilmiştir. Alanya Kalesi Anadolu Kalelerinin en güzeli ve en sağlamıdır.
Antik Çağda Korakesion (Coracesium) adıyla anılan şehir bazen Dağlık Kilikya, bazen de Pamfilya kentleri arasında sayılmıştır. Korakesion’ dan ilk kez söz eden antik çağ yazarı STRABON, şehri, sarp kaya üzerine kondurulmuş Hisar olarak tarif etmektedir.
Korakesion M.Ö. 2. yy. da çeşitli saldırılarla karşı karşıya kalmış, ancak doğal konumunun sağladığı avantajlarla çok az sayıda kuvvetlerle bile kendisini ve bağımsızlığını korumuştur. Bu yüzyılda şehrin hakimi DIODOTOS TRYPHON idi. Alanya Kalesindeki orta hisarın arap evliyasından Ehmedek’e kadar olan kısmında dikkati çeken büyük blok taşlı ve harç kullanılmadan yapılmış Helenistik sur duvarı Tryphon döneminden kalmıştır.
M.O. 1. yy. da bir korsan yatağı haline gelen şehir M.Ö. 65’de Pompeıus’un komutasındaki Roma Ordusu tarafından tahrip edilmiştir.Korakesion’un Bizans Dönemindeki tarihi oldukça karanlıktır. Yalnız bu dönemde Korakesion adının yerine Kalonoros (Güzeldağ) adının kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca bugün hala var olan bazı eserler şehrin Bizans Döneminde de imar gördüğünü kanıtlamaktadır.
Bunlar, Iç Kaledeki M.S.XI. yy. a tarihlenen Kilise, Arap Evliyası denilen Kilise, Cilvarda Burnu üzerindeki Manastır harabeleri ile ortaya Hisar’dan Iç Kaleye doğru devam eden yuvarlak Kuleli sur kalıntılarıdır.
XIII. yy ‘ a gelindiğinde ise Kalonoros’un KİR FARD isimli Yunan veya Ermeni Beyinin hakimiyetinde olduğu görülmektedir. I. Alaeddin Keykubat büyük fetihleri sırasında, kuzeyde Karadeniz kıyılarına ulaştıktan sonra güneyde de önemli limanları ele geçirme düşüncesi sonucu Kalonoros’ un fethine girişir ve KİR FARD 1221’de kaleyi Alaeddin Keykubat’a teslim eder, buna karşılık ise kendisine Akşehir verilir. Şehirin Selçukluların eline geçmesi ile birlikte en parlak dönemine başlamıştır.
Bu tarihten itibaren Kalonoros, Fatihinin ismine izafeten “Alaiyye” olarak anılmaya başlanmış ve Cumhuriyet Dönemine kadar bu ismini korumuştur. Daha sonra ise bilindiği üzere ulu önder ATATÜRK 1935’de Alanya’yı ziyareti sırasında “ALAİYYE” ismini “ALANYA” olarak değiştirmiştir. Alanya ilk kez ünlü Türk denizcisi PİRİ REİS’in 1523’de tamamlanan ve Kanuni Sultan Süleyman’a ithaf edilen Akdeniz Atlasında gösterilmiştir.
Alanya, Anadolu Selçuklularının çöküş döneminde 1293 yılında Karamanoğulları’nın eline geçmiştir. Şehirde Karamanoğullarına ait yazıtlı yapılar vardır. Alanya 1427 yılında Karamanoğulları tarafından 5000 altın karşılığında Memlüklere satılmıştır.
1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında ise Gedik Ahmet Paşa komutasındaki ordu tarafından feth edilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kalede bulunan Süleymaniye Camii ve Bedesten Osmanlılardan kalan önemli eserlerdendir.
Kalede bilinen en eski yazıt 1226 tarihini vermektedir. Diğer yazıtlarda göz önüne alınarak tümüyle Sultan Alaeddin Keykubat I. Tarafından 1224-1230 yılları arasında yaptırıldığı söylenebilir. Üzerindeki yazıta göre, Alanya’daki Selçuklu Dönemine ait ilk eser olduğu anlaşılan ve bugün Kızılkule adı ile bilinen sekizgen planlı yapı, Kale’nin kilit noktasını oluşturur. Buradan başlayan savunma hattı, arazinin topoğrafik yapısına göre, yer yer muntazam olmayan zigzaglar çizerek batıya doğru yükselir. Bir süre sonra Ehmedek adı ile bilinen karmaşık yapı kompleksi ile birleşir.
Ehmedek’ten güneye dönen sur duvarı sırasıyla İçkale, Adamatacağı, Cilvarda Burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ile Esat Burcu’na inerek, Tophane ve Tersaneyi geçtikten sonra başladığı yer olan Kızılkule’de son bulur.
Kızılkule ve Ehmedek arasının daha az meyilli olması nedeniyle, kuzeyden gelebilecek kara saldırılarına karşı, ana sur duvarına takviye olarak dıştan gömlek duvarlar eklenmiştir. Birçok yerde de ilk engeli oluşturmak amacıyla zemindeki kayalara kuru hendekler açılmıştır. Kale’nin diğer yerleri oldukça sarp ve güvenilir görülmüş olmalı ki, ayrıca bu tür bir takviyeye gerek duyulmamıştır.
Toplam uzunluğu 6500 metreye varan surlar üzerinde 140 adet burç bulunmaktadır. Tamamen taş ve harç ile inşa edilen kule ve burçlarda mazgallar, kızgın yağ dökme delikleri, askerlerin kolayca hareket etmelerini sağlayan seyirdim yolları vardır.
Kaleye girişler genellikle kemerli ve üzeri yazıtlı esas kale kapıları ile diğer küçük kapılardan sağlanmıştır. Günümüze bu kapıların ancak bir kısmı sağlam durumda ulaşabilmiştir.
Alanya Kalesi, kenti kuşatan surlar ve çeşitli savunma hatları dikkate alınarak dış, orta ve içkale olmak üzere üç ana bölümde incelenebilir. Kızılkule, Ehmedek, Arap Evliyası Burcu, Tophane ve tekrar başlangıç yeri olan Kızılkule’ye ulaşan surlar arasındaki alan, dış kale olarak tanımlanmıştır.
Bu alan içerisinde Kızılkule, Tersane, Tophane gibi Alanya’nın en önemli Selçuklu Dönemi anıtları yer almaktadır. Ayrıca bu bölümde çoğunluğu 20.yy başlarına tarihlenen ve Alanya’nın sivil mimarlık örneklerini yansıtan birçok ev ile Gücüoğlu Camii, Andızlı Cami, Hamam, Çeşme gibi yapılar ile Cumhuriyetimizin ilk yıllarında mübadele sonucu Alanya’dan ayrılan Rumlara ait evler vardır.
Ehmedek, Arap Evliyası Burcu ve İçkale surları arasında kalan kısmı ise Orta Kale’dir. Orta Kale’de Akşebe Türbesi, Hamam, Ehmedek adı verilen karmaşık bir yapı grubu gibi Selçuklu anıtları, Süleymaniye Camii, Han, Arasta (Çarşı) gibi Osmanlı devri anıtları ile Arap Evliyası adı ile bilinen bir Geç Bizans Şapeli bulunmaktadır.
Yarımadanın kuzeybatı köşesinin en yüksek yerinde kurulan İç Kale ise, tüm Kale’nin son sığınağı ve savunma noktasıdır.Bu nedenle, etrafı yüksek duvarlarla çevrilerek adeta bir kartal yuvası haline getirilmiştir. Askeri amaçla kullanıldığı anlaşılan bu bölümde Sultan ya da önemli kişilere ait Saray, askeri tesisler, talimhane, sarnıçlar gibi Selçuklu eserleri, Geç Bizans Çağına tarihlenen bir Kilise ve Adamatacağı diye tanınan sarnıcın bulunduğu ilginç bir köşe görülebilir. Kale’nin her yerine dağılmış olarak yaklaşık 400 adet sarnıç vardır.
İç Kale’deki bu sarnıçlardan günümüzde de kalede yaşayan halk tarafından yararlanılmaktadır. Helenistik dönemden Osmanlılara kadar çeşitli yerleşmelere sahne olmuş ve bu dönemlere ait bir çok eseri ve kalıntıyı barındırmakta olan Alanya Kalesi, surlarının büyük bir bölümünün Selçuklu Döneminde inşa edilmesi ve ayakta oluşu, Selçuklu Beylik ve Osmanlı Dönemi eserlerinin çokluğu ve iç kalede bulunan Saray kompleksleri ile Orta Çağ Türk İslam Arkeolojisinde önemli bir yer tutar.
Aya Yorgi Kilisesi : İç kalede yer alan Aya Yorgi (Hagios Georgios) olarak bilinen MS.6. yy.da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser ve Alanya’nın Türk-İslam dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender bir yapıdır. Ana özelliğini koruyan kilisenin içinde yer yer tahrip edilmiş veya sökülüp atılmış fresk izlerine rastlanmaktadır. Kale ile birlikte bir bütün olarak koruma altına alınmıştır .
Akşabe Sultan Mescidi ve Türbesi : Kale camiinin biraz ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Akşabe Sultan için yaptırılmış olup güzel bir mimarisi vardır. Eskiden kalabilen kısımlarından apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescit diğer odası Akşabe Sultanın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede 3 tane mezar daha vardır. Mescidin bir kaç metre ilersinde moloz taş kaideli silindirik tuğla gövdeli minaresi bulunmaktadır.
Alaaddin Camii : Kale Camii, Sultan Süleyman Camii adları ile anılan eserin 1231 yılında Sultan Alaaddin tarafından yaptırıldığı, sonra harap olduğu bazı kayıtlarda geçmektedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1530–1566 yılları arasında yenilenen moloz taş duvarlı, kubbe kasnağının yapısında kesme taşların kullanıldığı, iç mekânı sekizgen kubbe kasnağı üzerine oturan bir camidir. Son cemaat yerini tuğladan yapılma dört sütun üstüne dayanan üç kubbe örter. Ortadaki iki sütun arasına bir duvar örülmüş üstüne zambak resmiyle süslenmiş bir taş oturtulmuştur. Kubbenin askılık vazifesi gören kısmına akustiği sağlamak için 15 küçük küpçük konmuştur. Caminin kapı ve 14 adet pencere kapakları Osmanlı dönemi oyma işçiliğinin en güzel örneklerindendir .
Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii : Günümüzde kullanılan adını hemen yanında bulunan andız ağacından alan bu camii 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Hemen bitişiğinde kendisine has mimarisiyle yapılmış çok yüksek olmayan minaresi yer alır. İlçenin Tophane Mahallesinde bulunan bu camiye Kızılkule yanından aşağı kapı yoluyla ulaşılması mümkündür. Gerek tarihi değeri itibarı ile gerekse minberinin oymacılık sanatının en güzel örneği olması itibarı ile ilçede Selçuklulara ait birçok özelliği birden taşıyan en eski camilerden birisidir.
Alaaddin Keykubat Sarayı : İç kalenin en yüksek yerinde kurulmuş olan sarayın sadece kalıntıları mevcuttur. Bu kalıntılardan sarayın çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Hakkında fazla bir bilgiye rastlanamamıştır. Sarayın hemen yanında askerlerin kışla olarak kullandığı sanılan bir yapı belirlenmiştir.
Selçuklu Hamamı : Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığı sanılan, iç kalenin doğusundaki burçların yanında, kırmızı tuğla ve harçla yapılan tek kubbeli ve sekiz yüzlü bir yapıya sahip olan bir Selçuklu hamamıdır. Şimdi çökmüş olan 5 metre çapındaki kubbesi ile tonozla örtülü küçük bir odası olduğu anlaşılmaktadır. Külhanı iç kale tarafında yer almaktadır. Suyu iç kaledeki büyük sarnıçtan künkler ile getirildiği anlaşılan hamam Selçukluların temizliğe ve sağlığa verdiği önemin bir abidesidir .
Bedesten ve Arasta : Kale Caminin güneybatısında yer alan Arasta’nın han olduğuna dair iddialar vardır. Arastanın hemen yanında bulunan 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir avluya bakan muntazam olmayan dik dörtgen bir plan üzerine oturtulmuş 26 odası ile bedesten olarak bilinen hanın ise çarşı olabileceği öne sürülmektedir. Her iki eserinde 14–15. yüzyıllarda Karamanoğulları tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Bu bedestenin çarşı olabileceği gibi kalenin malzeme deposu olabileceği de ileri sürülmektedir.
Sarnıçlar : Evliya Çelebi Seyahatnamesinde sarnıçlar şehri olarak adı geçen Alanya’da kale ve çevresinde yaşayan halkın su ihtiyacının karşılanması için kale içinde irili ufaklı 420 sarnıcın yaptırıldığı tespit edilmiştir. Bu sarnıçlar içinde en önemlisi Akşabe Sultan Mescidi ile Bedesten arasında 22,5 metre boy ve 13 metre genişliğindeki Mecduddin Sarnıcıdır. Bu Selçuklu Türklerinin mimari yanında alt yapıya verdikleri önemin en güzel örneklerinden birisidir .
Deniz Feneri : 1720 yılında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kalenin güney ucunda, denize dik inen yamaç üzerindeki surların bulunduğu yerde yaptırılan fener bugün de hala iki binasıyla görevini yerine getirmektedir.
Sitti Zeynep Türbesi : Damlataş mağarası yolundan kaleye gidilen yol üzerinde bulunan bu Türbenin ne zaman yapıldığı ve Sitti Zeynep hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Selçuklu döneminden kaldığı sanılmaktadır. Kanuni döneminden kalma vakıf kayıtlarında adı geçmektedir. Ankara’da Kuyud-u Kadime Arşivinde 172 nolu kayıtlı Kanuni Devrine ait İlyazı defterinde ve İstanbul Başbakanlık Arşivi 166 nolu vakıf İcmal Defterinde Vakf-ı Sitti Zeynep bin’t Zeynülabidin olarak geçmektedir. Bir Eren olduğu sanılan Sitti Zeynep’in Türbesi Alanya ve çevreden gelen kişiler tarafından ziyaret edilmektedir.
Adam Atacağı : Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bir zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre “Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, yenen suçlunun ise buradaki zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremez ise çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı” yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yer çekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.
Kaynakça : Antalya Valiliği Turizm Envanteri 2003
Alanya’nın bu tarihi güzelliklerini görmeye geldiğinizde konaklama ihtiyacınız için 3 yıldız standartına yakın hizmet üreten Alanya’nın tam merkezinde konumlanmış, temiz oda, iyi kahvaltı, kaliteli hizmet anlayışını benimsemiş bir otel olan Güler Otel’ de sizleri misafir olarak ağırlamak isteriz.
Güler Otel, Alanya otelleri arasında uygun oteller arasında yer alan, Alanya Şehir fırsatları nezdinde değerlendirilen bir şehir oteli konumundadır. İş seyahati, iş gezisi için Alanya’ ya gelenlerin de yoğunlukla tercih ettiği bir otel konumundadır.
Alanya tatil, uygun tatil, Alanya ucuz otel, fırsat oteller kavramlarının ortasında yer alan Güler Otel’de sizleri misafir etmekten memnuniyet duyarız.