HEKİM GÖZÜNDEN AŞK
“Ey yaratılanların en güzeli,
Tanrının yarattıklarının sonuncu en iyisi,
gözün görebileceği, aklın düşünebileceği en güzel şey,
kutsal, tatlı kadın!
Nasıl böyle birden kaybettin kendini,
soldun ve ölüme yaklaştın?
Yasağı nasıl ihlal ettin,
yasak kutsal meyveyi nasıl kopardın?
Seni lanetli bir düşman kandırdı,
ama kim bilmiyorum ve seninle beraber ben de mahvoldum.
Hiç kuşkusuz seninle birlikte ben de öleceğim.
Sensiz nasıl yaşarım?
Senin tatlı konuşmandan,
aşkından nasıl vazgeçerim de bu vahşi ormanlarda
kimsesiz yaşarım?
Bir kaburgamı daha versem ve Tanrı
bir Havva daha yaratsa bile senin kaybını asla unutamam.
Hayır, hayır!
Doğanın bağı çekiyor beni,
sen benim etimsin, kemiğimsin,
mutluluk ya da acılarla ayrılamayız biz.”
17. yüzyıl İngiliz şairi John Milton; Kayıp Cennet adlı epik şiirinde, Adem’in yasak meyveyi yedikten sonra Havva’ya olan aşkını anlatır bu dizelerle.
Andrew Neiderman’ın aynı isimli romanından uyarlanan Şeytanın Avukatı (1997) filminde ise yönetmen, John Milton’a aşkı tanımlatır:
“Abartı. Biyokimyasal olarak yüksek miktarda çikolata yemekten hiçbir farkı yok.”
Bir hekim, hele de biyokimyacı olarak aynı şeyi söyleyeceğim de; büyük şair kadar güzel söyleyemem elbette. Şimdiden romantik aşk algınızı teknik terimlerle sarsacağım için özür dilerim.
Öncelikle aşk; beyinde var olur, kalpte değil. Hem de tüm diğer duygularımız gibi; salgılanan, çoğu ölçülebilen, çoğunun etkisi tanımlanmış, ismiyle cismiyle hormonlar, nöromediyatör maddeler aracılığıyla var olur. Üzgünüm ama aşk maddedir önce, fakat sadece değil. Aynı zamanda nörondur, sinirdir, damardır da. Aşkı anlamak, arkada yatan nörokimyasal temelleri anlamakla mümkün olur.
Testosteron ve östrojen temel cinsiyet hormonlarımız. Vücudumuzun cinsel gelişimi bu iki hormonun etkisiyle olur. Her iki hormon, her iki cinste de bulunur ancak erkekte testosteron, kadında östrojen baskın olarak bulunur. Bunlar özellikle ilk aşık olma evresinde istek ve şehvet duymamızı da sağlar.
NGF (Sinir büyüme faktörü) son yıllarda tanımlanmış, duygularımız üzerinde de etkili hormonlarımızdan olup, ilk aşık olma evresinde hızla artmaya başlamakta ve bir yıldan sonra yavaş yavaş azalarak eski düzeylerine inmektedir.
Üzgünüm ama tutkulu aşkın ömrü birkaç yılla sınırlı.
Noradrenalin de düşman kardeşi adrenalinle birlikte en temel heyecan hormonlarımız. Stres durumunda artar, kalp atışımız hızlanır, ağız ve dudaklar kurur, kaslara kan akımı artar, sindirim sistemi gevşer.
Aşık olduğumuzda da aynı etkileri gösterdiklerinden; yanıltıcı olarak kalbimizle aşık olduğumuz ve midemizde kelebekler uçuştuğu hissini verir.
Dopamin yine aşkın akut dönemi hormonlarından. Vücutta mutluluk ve huzur duyguları uyandırır. Daha enerjik ve dikkatli olmamızı sağlar. Aşkımıza karşı dikkatli ve bağımlı olmamızı açıklar. Dopamin madde bağımlılığında da ortaya çıkan temel bir nöromediyatördür. Aşık olmayı sevmemizin başlıca sorumlularından biri.
Serotonin de mutluluk hormonu olarak bilinir. Ancak aşk serotonin salgısında dalgalanmaya yol açar ve düşük düzeyleri aynı obsesif kompulsif hastalarında olduğu gibi takıntılara sebep olur.
Ve gelelim ölümsüz aşkın hormonuna; oksitosin. Bu hormon özellikle kadınlarda doğum sırasında çok etkindir. Doğumu kolaylaştırır, kasılmayı artırır, süt kanallarını açar, laktasyon artar. Bebeğe bağlılık duygusunu artırır.
Erkeklerde de aile bağlılığını artırır. Şefkat duygusu verir, empatiyi, paylaşmayı artırır. Stresin etkisini azaltır, cinsel uyarılmayı artırır. Sosyal bağları güçlendirir, gruba aidiyet, dış tehlikeye karşı grubunu koruma güdüsü verir. Anne-baba ve ebeveyn-yavru arası bağ ve güven duygusunun sorumlusudur oksitosin.
Oksitosin
Vazopresin de oksitosine benzer etki eder ve oksitosine yardımcı olur. Özellikle erkeklerin başka erkeklere karşı saldırgan davranış göstermesinden sorumludur.
Vazopresin hormonu 12. kromozom üzerinde bulunan AVP geni tarafından kodlanır ve bilinen 334 türü vardır. Bu gendeki her küçük fark, ortaya çıkan hormonda da minik farklara yol açar, bu da etkinlikte farklılıklara neden olur. Yani evlenilecek erkeğin hangi tür olduğunu ve tek eşliliğe ne kadar uygun olduğunu gösterecek bir testin geliştirilmesi bile mümkün. Dopaminin bağlandığı reseptörler de iki farklı türdür. Bunlardan D1 reseptörü sadakati sağlarken, D2 reseptörü ise poligamiye yönlendirir.
Aslında bu saydıklarımız, duygularımıza yön veren hormon ve nöromediyatörlerin sadece bir kısmı. Bu saydıklarımızın hemen hepsinin aşk ve cinsellikle ilgili etkilerinin dışında, daha birçok fizyolojik etkileri var. Burada saymadığımız, tiroksinden feniletamine kadar bilinen başka maddeler kadar henüz bilinmeyen, tanımlanmamış ya da etkileri yeterince araştırılmamış ama duygularımızı etkileyen birçok madde söz konusu. Ancak tüm bu maddelerin kombinasyonlarını, birbirleriyle olan etkileşimlerini düşününce aşkı tanımlamak hiçbir zaman çok kolay olmayacak gibi. Yani aşk şiirleri yazılmaya devam edecek.